Fotoğraftaki (Erol Sayın dosttan alıntı) engelli rampası ne düşündürür? Hesapsız
kitapsız işe kalkışıp sonunda olmayacak bir yere vardığımız örneklerden sadece
biri. “Burada ancak bu kadar oluyor! Elden gelen bu!” çaresizliği. “Adamlar iyi
niyetli düşünmüş, koşulları zorlamış ya, ona bakalım!” yalancı mutluluğu. Kullanılsın, bir işe yarasın,
görevini yapsın kaygısı olmadan göstermelik uygulamalarımızdan biri daha.
“..mış gibi yapmak” dan
kaçmak zor. Her daim başa gelir. Nedense en çok yönetenler ve bürokrasi böyle
diye suçlanır. “Balık baştan kokar” der
çıkarız işin içinden. Oysa ev içlerinden, çocuk oyunlarına, öğrencilikten
askerliğe, evlilikten ticarete ne çok “..mış gibi” ile karşılaşmışızdır. Lakin
kendimiz? Yapar mıyız, yapmış mıyızdır, yapana hoş bakar mıyız? Biz mi? Haşa..
Kolay her zaman çekici gelir.
Zihnimiz buna yönelik işler. Kolay, az yorar, enerjide, malzeme gereklerinde tutumludur,
riski yok gibidir, anlaması, anlatması, geriye dönüşü, düzeltilmesi işten bile değildir.
Ne var ki, “Kolayı ne bunun?” herkesin bildiği “..mış gibi”ye açılan binlerce
kapıdan biridir. Otomobil sürücüsü, kontrol noktasına yaklaştığını gördüğünde hemen
emniyet kemerini takılıy”mış gibi” boynundan geçirir. Herhalde trafik polisinin kontrol etmek için
elini araçtan içeri sokup sürücünün omzu üzerinden emniyet kemerini
çekiştirdiği tek ülke burasıdır.
Hem “..mış gibi” yalan söylemek
de değildir ki! Yani tam olarak, yüzde yüz öyle değildir. “Var mı, var.” diye
yapılan az şey mi görmüşüzdür? Motelde,
duşta sıcak su ? Akar. Allahı var, ama damlaya damlaya, üstelik rengi
kahverengimsi olur genellikle. Yabancı dilde eğitiminiz? Var. Allah için,
tahtaya yabancı dille bir iki sözcük yazar, tüm dersi Türkçe anlatıveririz.
Yalanı yoktur, fakat albenisi çoktur. Yani ahlaken bir sorun da yaşanmaz “..mış
gibi”lerde.
“Kalite herkesin kendi
işidir.”. Her insan elindeki işi bütün beklenenleri yerine getirip fazlasını da
yapabilecek kadar iyi yapsa.. Yaptıklarımızın işe yararlığı, uzun ömrü, az
masraflı olması neye bağlı kendi kendimize keşfetsek.. Ne çok anlattık eğitim
verdiğimiz kuruluşlarda bunu. Biri sizi gözetlemese, yaptıklarınızı
denetlemese, ölçme değerlendirme olmasa dahi kendinize “Ne eşsiz bir iş
çıkardım.” demenin keyfini yaşamayı biliniz. “..mış gibi” yapmamanın sağlıklı
yolu bu. Yolu bu da, becermesi herkesin
harcı mı, pek düşünmedik.
Beceri geliştirmek için
dışarıdan iki temel teşvik olmalı: Biri övülme, beğeni alma. En önemli ikinci
sıradaki ihtiyacımız “diğerlerinin gözünde değerli olmak” der Maslow’un
Gereksinimler Sıradüzeni(*). Sosyal
medyada habire “Beğen” beklemelerimizin sırrı ne ki? Beceride ikinci teşvikçi,
özgür bırakılmadır. Ama yalnız sınır çekmeme ile değil, bir de sınırları
zorlamaya özgü olanakları emre amade etme ile. “Yap bakalım, ne yapabilirsen yap
da görelim.” değil! “Yapmak istediğinde
ben sana nasıl destek olabilirim?” ile.
Özgür bırakılmada en büyük rol iktidar
olana düşer. Oysa iktidarda kalmanın bir yönü
doğruyu yapan olsa bile onu beğenip “tepene çıkarmama”ya özen göstermek;
diğeri de denemelere, yeni alanlara açılmaya kapalı olmaktır. Kısacası “..mış
gibi”nin gerisinde biraz da iktidarda kalmayı kafaya takmış olanlar, bunun için
yanlış yapanlara dahi göz yumanlar var.
Beğenmenin eşleniği (sakın
karşıtı sanılmasın) sağlıklı, bütünü gözeten, yol gösteren eleştiridir. “..mış
gibi” alışkanlığı, “Kol kırılır yen içinde” dedikçe, boş övgüler ya da ses
çıkarmamakla gerçek değeri belli etmekten kaçındıkça yer eder. Var mı, “Polis
amca, babam sizi uzaktan fark edince kemerini taktı!” diyecek çocuğunun ağzının
payını az ileri gidince vermeyecek olanımız? Eleştireni yalnız bırakmamak,
yanında durmak en iyisi, ama eleştireni de eleştirebilmek yolunu açık tutmak
koşuluyla.
Bıkmışızdır hepimiz bu “..mış
gibi”lerden. Öyleyse, marifeti her görüldüğü yerde övecek ve daha ileri gitsin
diye önünü açacağız, aydınlık kafayla eleştireni de, eleştireni ciddi yollarla
değerlendirmeye alanı da kollayacağız. “..mış gibi”ler başka nasıl azalır ki?
(*) https://rehberlikbirimi.com/maslowun-ihtiyaclar-hiyerarsisi/