6 Ağustos 2023 Pazar

ÖrgütleŞme deyip geçme bak!

 

Adına kuruluş, kurum, organizasyon veya teşkilat denilen belirli bir otorite ilişkisini içeren  insan gruplarını her yerde görebiliriz.  Örgütler, ortak bir amaç çerçevesinde kurulmuş, ortak bir çalışma düzenine sahip, kendi verimini yönetebilen toplumsal düzenlerdir (*). Bu planlı ve eş güdümlü işbirliği grup bileşenlerinin işine gelir:  örgüt, organizasyonu oluşturan herhangi bir öğenin tek başına, kendi yetenek ve kapasitesiyle yerine getiremeyeceği işlerin yapılabilmesini sağlar. Bunun karşılığında bileşenlerin ödediği bedel,  özgürlüklerin kurallara bağlanarak belli durumlarda sınırlanmasıdır.

Örgütleşme, örgüte dönüşme, özünde örgüt tanımına uymayı ve örgüt biçimini almak demek. Bu bakımdan her toplanmanın örgütleşme olamayacağını anlamalıyız. “Haydi örgütlenelim” denildi diye her  topluluk bir örgüte dönüşmez. Çünkü örgütleşmeyi ayırt eden  toplumsallığı ve sürdürülebilir olmasıdır. 

Toplumsal olmakla, bireylerin akıl yürütmede, anlam çıkarmada kendileri dışında bir zihniyeti, istenci (iradeyi) de dikkate almak durumunda olmalarını anlarım. Aklımızın bir köşesinde toplumsal olanın az ya da çok izi yer alır. Uzun süre toplumun içinde olmayın, yalnız başına iken bile o iz sizi etkiler. Hani aklınıza defalarca duyduğunuz bir Karadeniz fıkrası geliverir ve yine de gülümsetir. Çünkü Karadenizlinin zeka kıvraklığı toplumsalda işlenmiş, türlü biçimlerde toplumsal olana sunulmuş, kabul görmüştür. İşte örgütleşme de böylesine toplumsal özelliklidir: işlenmiş bir yapı kurulmuş,  ortaklık (ama herkese açık, ama seçkinci) için sunulmaktadır. Bu “işlenmişlik” insan-insan ve insan-topluluk ilişkilerinin doğurduğu  bir  iklim yaratır;  ilişkiler o özel ortamda var olur, canlı kalır.

Öte yandan örgütleşen bir toplanma kendini yeniden üretir, farklı koşullara yanıt vererek uyum sağlar ve çalışma düzenini güncelleyebilir.  Böylece verimini korur, yoluna devam eder.

Futbol oyunu için mahallede her bir araya gelme örgütleşme değildir. Ortak amaç takımca kazanmaktır, bir düzen içinde  oynanır. Bunlardan başka kabul edilmiş kurallar, paylaşılan görevler  olsa  dahi bu kümelenme örgütleşme değildir. Toplumsal bir düzeni içermek zorunda değildir, takımlardan biri eksik kaldıysa, herkesin  tanımadığı yoldan geçen uygun görünüşlü birine bile seslenilir. Öte yandan aynı sokakta komşuluk ilişkileri içinde yaşarken, her fırsatta bir araya gelme planları yapıp günlerini çoğunlukla birlikte yaşayan, belirlenmiş yerlerde, her seferinde belli biçimde “adam alışıp” alışıldık düzenlemelerle (top, kale, kural, oyun içi seslenmeler, kararlar  gibi) futbol oynamak örgütleşmenin sonucudur. Grup sürdürülür, grup uygun gördükçe yeni katılanlara açıktır, toplumsal özellikler taşır. Belirli ve sürekli  özverilerle  ayakta kalır. Toplumsal olmanın bedeli ödenir, bazı özgürlüklerden gönüllü vazgeçilir  ve “biz” olmanın tadına varılır. O yüzden yıllar geçse de mahalle arkadaşlıkları, o karşılıklı tat alınan birlik, kabul edilmiş roller sürekli oynandığı, lakaplar yerleştiği  ve kesintisiz ilişkiler yaşandığından unutulmazdır. Buna karşılık takım oyunu arkadaşlıkları ve rakipler ancak tipik olaylarla, sevinç ve üzüntülerle anılır.

Örgütleşmede anahtar ortaklıktır.  Her şeyden önce ortaklık gelir. Örgütleşmenin  sürdürülebilir olması için mutlaka ortaklıklar, müşterekler bulunmak zorundadır.  Ortaklıklar, kurulacak olan birlikteliğin can bulduğu her alanda ya aranıp keşfedilecek, ya da  inşa edilecektir. Ortaklıklar zor durumlarda bile sürdürülmek ister ki örgütleşme sağlıklı olabilsin. Ortaklık her örgütleşmede farklı alanlarda olabilir. Çevre dostluğu derneği örgütleşmesi  için ekonomik çıkar ortaklığı gerekmeyebilir, ama siyasal bir örgütleşme ekonomik ve toplumsal çıkarlar ortaklaştıkça güçlüdür. 

Ortaklık tamam da, nelerde ortaklık? Amaçlardan gayri, değerlerde, kabullerde, kurallarda,  görevler ve  rollerde. Biri aksadı diyelim, örgütleşme toptan suya düşmese de sarsılır. Düşünün, aynı barınma gereksinimini giderme amacıyla bir konut kooperatifi  birlikteliğine  kalkıştınız, ama değerleriniz ortak değil. Örtük bir dille “bahçesinde şöyle rahatça yayılabileceğim kadar alan” diyenlerle, “arsasına toplam bedelin yüzde onundan bir kuruş fazla vermemek” diyenler;  ya da “kaba inşaatı ortak, ince işi herkesin kendi” kabulüyle başlamak isteyenlerle, “toptan yapılsın ekonomik olur” kabulünü savunanlar.. Toplantılarla örgütlenseler de, noterde kuruluş senedine imzalarını atsalar da örgütleşebilirler mi?

İletişim örgütleşmeye can veren  etkinliktir. İlişkileri, yerleşik yapılanmış bağları bulunmayan, kendi görüşme tarzları hatta kodları yerleştirilmemiş  buluşmalar örgütleşmeye  gidemez. Bilmem anımsar mısınız, Gezi Hareketi sonrası mahallelerde toplanan forumlar vardı,. Komşular bir araya gelir bir kolaylaştırıcı önderliğinde  sırayla söz alarak konuşurlardı. Konuşma sırasında dinleyiciler arasından iki kolu dirseklerden kılarak ellerini birbirinin içinden geçecek biçimde hızla daireler çizilmesi “Artık konuşmayı hızlandırıp daha kısa tutabilir miyiz?” anlamına gelirdi. Başka işaretleşmeler  de tanımlanmıştı. Geziden sonraki dönemde bir türlü genel ölçekli bir örgütleşme olamadı. Fakat iletişim yönteminde buna doğru bir adım olsun atılmıştı diyebilirim. 

Örgütleşmeyi ayakta tutan sütunlardan biri  de dayanışmadır. Yardımlaşmadan kökten farklı bir  esastır dayanışma. Askerlik yaparken dinlenme anlarında silahlarımızı üçerli  gruplarla birbirine çatar, tüm tüfeklerin kabzaları yerde, namluları yukarı dönük her an ele alınmaya hazır dik durmasını temin ederdik. Ben buna hep ‘tüfek dayanışması’ derdim. Her bir tüfek diğerlerinin  emre amade olmasını, çamurun içine düşüp kirlenmemesine, kara gömülüp  ıslanmamasına  yarardı. Açık alanda ayakta durması için her tüfek eşit koşullarda diğerlerine muhtaçtı. Düzen içinde  öteki ikisine dayanarak işlevsel bir öbek oluşurdu.

Eduardo Galeano “Yardımlaşmaya değil dayanışmaya inanıyorum. Hayırseverlik, yardım etmek yukarıdan aşağıyadır. Birine tepeden bakmaktır. Dayanışma ise yataydır. Ötekine saygı duyar.” diyerek ne güzel anlatmış. Yardımlaşma eksiklerin karşılıklı ilişkilerle giderilmesidir, yardımı alan yardımı eden ilişkisi kurulur, özünde  birebirdir.  Dayanışma ise bir araya gelerek her bileşenine, her katkı verene yarayan ortak sonuca erişmektir. Örgütleşeceksek dayanışmayı da yaşatmamız gerekir.

Bir araya gelip planla, kurallarla hatta bir önderlik altında hareket eden her topluluğa örgütleşti denemez.  Bir defa toplumsallık ister örgütleşme. Aidiyet  bağı ile bireylerde etki yaratır.  Sonra en azından üç bacaklı bir sacayağını oluşturmaktır. Bacaklarının birinde çok yönlü ortaklaşma, diğerinde özgün yollarla sürdürülen iletişim, üçüncüsünde dayanışma yer alan o sacayağını canlı tutmak. İşte bunlar  örgütleşmenin asgari gerekleridir . Öyle “örgütlenelim” deyip geçivermek  olur mu hiç?

__________________________________________________________________
(*) Topaloğlu, M. ve Koç, H., Yönetim ve Organizasyon Ders Notları, Bölüm 1:Temel Kavramlar, Ankara Üniversitesi