Adına kuruluş, kurum, organizasyon veya teşkilat denilen belirli bir otorite ilişkisini içeren insan gruplarını her yerde görebiliriz. Örgütler, ortak bir amaç çerçevesinde kurulmuş, ortak bir çalışma düzenine sahip, kendi verimini yönetebilen toplumsal düzenlerdir (*). Bu planlı ve eş güdümlü işbirliği grup bileşenlerinin işine gelir: örgüt, organizasyonu oluşturan herhangi bir öğenin tek başına, kendi yetenek ve kapasitesiyle yerine getiremeyeceği işlerin yapılabilmesini sağlar. Bunun karşılığında bileşenlerin ödediği bedel, özgürlüklerin kurallara bağlanarak belli durumlarda sınırlanmasıdır.
Örgütleşme,
örgüte dönüşme, özünde örgüt tanımına uymayı ve örgüt biçimini almak demek. Bu
bakımdan her toplanmanın örgütleşme olamayacağını anlamalıyız. “Haydi
örgütlenelim” denildi diye her topluluk
bir örgüte dönüşmez. Çünkü örgütleşmeyi ayırt eden toplumsallığı ve sürdürülebilir olmasıdır.
Toplumsal olmakla, bireylerin akıl
yürütmede, anlam çıkarmada kendileri dışında bir zihniyeti, istenci (iradeyi)
de dikkate almak durumunda olmalarını anlarım. Aklımızın bir köşesinde
toplumsal olanın az ya da çok izi yer alır. Uzun süre toplumun içinde olmayın, yalnız
başına iken bile o iz sizi etkiler. Hani aklınıza defalarca duyduğunuz bir
Karadeniz fıkrası geliverir ve yine de gülümsetir. Çünkü Karadenizlinin zeka
kıvraklığı toplumsalda işlenmiş, türlü biçimlerde toplumsal olana sunulmuş,
kabul görmüştür. İşte örgütleşme de böylesine toplumsal özelliklidir: işlenmiş
bir yapı kurulmuş, ortaklık (ama
herkese açık, ama seçkinci) için sunulmaktadır. Bu “işlenmişlik” insan-insan ve
insan-topluluk ilişkilerinin doğurduğu bir
iklim yaratır; ilişkiler o özel ortamda var olur, canlı kalır.
Öte yandan örgütleşen bir toplanma kendini
yeniden üretir, farklı koşullara yanıt vererek uyum sağlar ve çalışma düzenini
güncelleyebilir. Böylece verimini korur, yoluna devam eder.
Futbol oyunu için mahallede her bir araya
gelme örgütleşme değildir. Ortak amaç takımca kazanmaktır, bir düzen içinde oynanır. Bunlardan başka kabul edilmiş
kurallar, paylaşılan görevler olsa dahi bu kümelenme örgütleşme değildir. Toplumsal
bir düzeni içermek zorunda değildir, takımlardan biri eksik kaldıysa, herkesin tanımadığı yoldan geçen uygun görünüşlü birine
bile seslenilir. Öte yandan aynı sokakta komşuluk ilişkileri içinde yaşarken, her
fırsatta bir araya gelme planları yapıp günlerini çoğunlukla birlikte yaşayan,
belirlenmiş yerlerde, her seferinde belli biçimde “adam alışıp” alışıldık düzenlemelerle
(top, kale, kural, oyun içi seslenmeler, kararlar gibi) futbol oynamak örgütleşmenin sonucudur. Grup
sürdürülür, grup uygun gördükçe yeni katılanlara açıktır, toplumsal özellikler
taşır. Belirli ve sürekli özverilerle ayakta kalır. Toplumsal olmanın bedeli ödenir,
bazı özgürlüklerden gönüllü vazgeçilir ve “biz” olmanın tadına varılır. O yüzden
yıllar geçse de mahalle arkadaşlıkları, o karşılıklı tat alınan birlik, kabul
edilmiş roller sürekli oynandığı, lakaplar yerleştiği ve kesintisiz ilişkiler yaşandığından
unutulmazdır. Buna karşılık takım oyunu arkadaşlıkları ve rakipler ancak tipik olaylarla,
sevinç ve üzüntülerle anılır.
Örgütleşmede anahtar ortaklıktır. Her şeyden önce ortaklık gelir.
Örgütleşmenin sürdürülebilir olması için
mutlaka ortaklıklar, müşterekler bulunmak zorundadır. Ortaklıklar, kurulacak olan birlikteliğin can
bulduğu her alanda ya aranıp keşfedilecek, ya da inşa edilecektir. Ortaklıklar zor durumlarda
bile sürdürülmek ister ki örgütleşme sağlıklı olabilsin. Ortaklık her
örgütleşmede farklı alanlarda olabilir. Çevre dostluğu derneği
örgütleşmesi için ekonomik çıkar
ortaklığı gerekmeyebilir, ama siyasal bir örgütleşme ekonomik ve toplumsal
çıkarlar ortaklaştıkça güçlüdür.
Ortaklık tamam da, nelerde ortaklık? Amaçlardan
gayri, değerlerde, kabullerde, kurallarda, görevler ve rollerde. Biri aksadı diyelim, örgütleşme
toptan suya düşmese de sarsılır. Düşünün, aynı barınma gereksinimini giderme amacıyla
bir konut kooperatifi birlikteliğine kalkıştınız, ama değerleriniz ortak değil.
Örtük bir dille “bahçesinde şöyle rahatça yayılabileceğim kadar alan”
diyenlerle, “arsasına toplam bedelin yüzde onundan bir kuruş fazla vermemek”
diyenler; ya da “kaba inşaatı ortak,
ince işi herkesin kendi” kabulüyle başlamak isteyenlerle, “toptan yapılsın
ekonomik olur” kabulünü savunanlar.. Toplantılarla örgütlenseler de, noterde
kuruluş senedine imzalarını atsalar da örgütleşebilirler mi?
İletişim örgütleşmeye can veren
etkinliktir. İlişkileri, yerleşik yapılanmış bağları bulunmayan, kendi
görüşme tarzları hatta kodları yerleştirilmemiş buluşmalar örgütleşmeye gidemez. Bilmem anımsar mısınız, Gezi Hareketi
sonrası mahallelerde toplanan forumlar vardı,. Komşular bir araya gelir bir
kolaylaştırıcı önderliğinde sırayla söz
alarak konuşurlardı. Konuşma sırasında dinleyiciler arasından iki kolu dirseklerden
kılarak ellerini birbirinin içinden geçecek biçimde hızla daireler çizilmesi “Artık
konuşmayı hızlandırıp daha kısa tutabilir miyiz?” anlamına gelirdi. Başka
işaretleşmeler de tanımlanmıştı. Geziden
sonraki dönemde bir türlü genel ölçekli bir örgütleşme olamadı. Fakat iletişim
yönteminde buna doğru bir adım olsun atılmıştı diyebilirim.
Örgütleşmeyi ayakta tutan sütunlardan biri de dayanışmadır. Yardımlaşmadan kökten farklı bir esastır dayanışma. Askerlik yaparken dinlenme anlarında silahlarımızı üçerli gruplarla birbirine çatar, tüm tüfeklerin kabzaları yerde, namluları yukarı dönük her an ele alınmaya hazır dik durmasını temin ederdik. Ben buna hep ‘tüfek dayanışması’ derdim. Her bir tüfek diğerlerinin emre amade olmasını, çamurun içine düşüp kirlenmemesine, kara gömülüp ıslanmamasına yarardı. Açık alanda ayakta durması için her tüfek eşit koşullarda diğerlerine muhtaçtı. Düzen içinde öteki ikisine dayanarak işlevsel bir öbek oluşurdu.
Eduardo Galeano “Yardımlaşmaya değil dayanışmaya
inanıyorum. Hayırseverlik, yardım etmek yukarıdan aşağıyadır. Birine tepeden
bakmaktır. Dayanışma ise yataydır. Ötekine saygı duyar.” diyerek ne güzel anlatmış.
Yardımlaşma eksiklerin karşılıklı ilişkilerle giderilmesidir, yardımı alan
yardımı eden ilişkisi kurulur, özünde birebirdir. Dayanışma ise bir araya gelerek her bileşenine,
her katkı verene yarayan ortak sonuca erişmektir. Örgütleşeceksek dayanışmayı da
yaşatmamız gerekir.
Bir araya gelip planla, kurallarla hatta
bir önderlik altında hareket eden her topluluğa örgütleşti denemez. Bir defa toplumsallık ister örgütleşme. Aidiyet
bağı ile bireylerde etki yaratır. Sonra en azından üç bacaklı bir sacayağını
oluşturmaktır. Bacaklarının birinde çok yönlü ortaklaşma, diğerinde özgün
yollarla sürdürülen iletişim, üçüncüsünde dayanışma yer alan o sacayağını canlı
tutmak. İşte bunlar örgütleşmenin asgari
gerekleridir . Öyle “örgütlenelim” deyip geçivermek olur mu hiç?
__________________________________________________________________
(*) Topaloğlu, M. ve Koç, H., Yönetim ve Organizasyon Ders Notları,
Bölüm 1:Temel Kavramlar, Ankara Üniversitesi