Ne çok takmışızdır şu zihniyet işine. Bir meseleyi konuşanları düşünün. Büyük çoğunluğuna göre düzelmeyeceğine inandığımız ne varsa hepsinin gerisinde zihniyet vardır.
Zihniyet, yerleşmiş ve genelleşmiş değer
yargıları ve kabullerin toplamıdır. Yerleşmiştir çünkü kolay kıpırdatamazsınız.
Bırakın değiştirmeyi, kan ter içinde kalarak itip kaksanız dahi yerleştiği
ortamda çok zor oynar. Hacıyatmaz gibidir mübarek, sallanır sallanır yerine
döner! Bunun üstüne bir de genelleşmiştir. Bir zihniyet evden işyerine,
eğlenmeden öğrenmeye her yerde kendini gösterir. Bireyselde, toplumsalda, ha resmiyette ha özel
yaşamda, fark etmez.
Zihniyet kendini küçük, ilk anda önemsiz görünen işaretlerle gösterir. O
işaretin gerisinde ne vardır azıcık düşünün, örtük de olsa bir zihniyet usulca kendini
gösterecektir. “Merhaba. Yine ben!” diyebilir.
İşlevi kalmamış, gösterdiklerinin yerinde yeller esen tabelalar. Buyurun şu yukarıdakine bakalım. Yıllar önce kapatılmış bir PTT şubesinin yolunu gösterir pırıl pırıl bir tabela. Hep gözüme çarpar. Şubeyi kapatanlar sökülmesine gerek duymaz. Aylar, yıllar geçer kaldırılmaz. Kaldırılmasını isteyen çıkmaz. Herhalde pek dikkat de çekmez.
Olasıdır ki, o tabelalar yerlerinde dururken de kimsenin baktığı, okuduğu, dikkate aldığı yoktur. Bir de “Yerinde kalsa kime zararı var?” deyip yanından geçiliveriyordur. Yazıya, yazılı olana, yazılıp bırakılana ilginin azlığı zihniyetin izini taşıyor mudur acaba? Okumanın, kuralın, yazının, doğru bilginin önemsizliği, buna karşılık birilerinin sözüyle hareket etmenin ya da 'kalabalık ne yapıyorsa onu tekrar etmek' yeter. İşte bu zihniyetinden olmasın?
Celal Şahin’in unutulmaz taşlama
sözlerinden bir bölümüdür bu üstteki. “Adamını bulacaksın” başka bir tipik
zihniyet.
Ne usul, ne öncelik, ne de plan.
Yalnız sözü geçen görevinde seni
kayıracak bir insan.
Elbette zihniyetin her türlüsünü olumsuz görmek
olmaz. Böyle yaparsak bir çıkmaz yol zihniyetine kapılmışız demektir. İnsan
değerine saygıyı, vefayı, yardımlaşmayı, bilgeliği yücelten genel yargılar,
önkabuller de var. İdeali için dürüstçe kişisel bedeller ödeyene, şehite,
içtenlikli hayırsevere diğer özellikleri bir yana, başka bir gözle bakılır.
Zihniyet konusunda cesaretlendirici bir yön
daha; zor da olsa zihniyetin değişme yolu açılabilir. Elbette bu, zaman ister.
Albert Einstein “Önyargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan zordur”
demiş. Öyle olsa da, zamanın törpüleyici, bükücü, en sonunda kırıp parçalayıcı
etkisini bir kenara bırakamayız. Önce küçük küçük belli belirsiz olur zihniyet
değişimi. Ancak kafayı takanlar fark eder bu safhada. Sonra hız kazanır ve
katılmayanın kaybedeceği derecede yerleşivermiş farklı bir zihniyete yerini bırakır.
Tek tek temasla insanların zihniyetini değiştirmek zor. Ama bunun bir ölçü daha
kolayı var. O da kitlesel davranışların doğurduğu iklimde zihniyetin zorlanması.
Küçük kitleler halinde insanlar uydukça, hele bir de çevreye ses verirlerse
zihniyet sarsılabilir. Kökleri fırtınada oynamış dev ağaçlar gibi olur.
Sigara yasağı bunun bir örneği.
80’li yıllar öncesinde kim derdi ki,
dükkan sahibi müştersi yokken dahi, içerisi yerine kaldırıma çıkıp sigarasını
tüttürecek? Ya da otobüs dolusu insan, 3-4 saatte bir mola verilesiye dek
yanındakiyle muhabbetine sigarasız devam edebilecek? Yavaş yavaş okul
bahçelerinden de uzaklaşılıyor, farkında mısınız? “Sigaramı yakarım dumanına
bakarım, kime ne?” zihniyeti yerini mahcupca “Burada içiliyor mu acaba?” ile izin
almaya, “Yapmayın n’olur, o kuytuya, o izbe yere kadar mı gideceğim?” yalvar
yakarlarına vardı bu iş. Nasıl oldu? Kural, takip, ısrar, nezaket içinde topluluk
baskısı, gerektiğinde uzun izahlarla.
“Elinde yalnız çekiç varsa hep çakılacak çivi ararsın.” dar bakışlı zihniyetin
geri planında neyin yer aldığını güzel anlatır. Elindeki araçları, seçenekleri
çoğaltmak. “Başka ne yapılabilir? Farkı ne olur?” sorusunun değeri büyük.
Araçlar kültürün, o da zihniyetin temel taşlarındandır. Cep telefonları ile
fotoğraf ve video çekme aracının, mahremiyet kültürüne neler getirdiği ortada.
Bankalarda “kuyrukmatik” adı takılan numara alma başladı başlayalı bir şeyler
oldu, fark ettik mi? Her yerde bir
numara alma ve ekranda akan numaraları izleme adeti yer bulmaya başladı. İşini
takip edecek olanlar, ite kaka araya dalmak yerine, önce numara verilen bankoyu
arar oldu. Çağrı merkezi “Bekleyenler içinde otuzdördüncü sıradasınız”
dediğinde kızgınlıkla duvara fırlatamayacağınz kadar –maalesef- pahalı
bulduğunuz telefonunuz elinizde, çaresiz beklemek gerektiğini de kabul eder
olduk.
Sigara yakma keyfinin aldığı yara ve sırasını bekleme sabrı zihniyetin küçük lekelenmeleri size önemsiz mi göründü? Unutmayalım ki, her uzun yolculuk ilk ve belki biraz
da çekingen adımlarla başlar.
Bu yüzden bazenı dost söyleşilerine, “O dile getirecekleri zihniyet var ya, işte onu yavaş yavaş yerinden etmenin
çaresi ne olabilir?” düşünerek giderim.
Aklıma ilk “Neden ki?” diye sorgulamak gelir. Çünkü her zihniyetin
gerisinde kendi hikayeleri var. Ama uzun, ama eski mi eski, ama çok karışık hatta
kuşkulu olurlar. Yine de o hikayeler bir zihniyeti sapasağlam ayakta tutar.
Eleştirel akılla o hikayeler tanınabilir, anlaşılabilir, hatta kıyaslanıp zayıflatılması
için sınanabilir. Buna girişmenin yaygınlaşması için, sıkça kapıldığımız
“Eğitim şart” zihniyetini yetersiz buluyorum.
Eleştirel akılı yalnız okullarda, kişisel gelişim kurslarında öğrenmeye
bırakmasak ne iyi ederiz. Zihniyetin gerisinde yatanı, onun da nedenini, hangi
doğru sanılanları gördüğümüzü biraz konu etsek. “Nerede buna ayıracak zaman?” değil
mi? Sakın bu da…