3 Ekim 2019 Perşembe

Her işin başı...



Çevresindeki  kötülüğü dönüp dolaşıp hep insan kalitesi düşüklüğüne bağlayanlarla karşılaşmışsınızdır. Bu görüşe bakacak olursak, devlet, toplum, iktisadi düzenimiz bir yana, insan kalitesi yükselmedikçe sorunlarımız sürecek, yaşantımız ‘çoğunluğu kalitesiz insanlarımız’ yüzünden hepimize zehir olmaya devam edecektir. Habire “Her işin başı eğitim! O da bizde yok!” deme alışkanlıkları vardır. Bunlara “Biz adam olmayızcı”lar adını takmışımdır.

Bir şeyin kalitesi, istenen özelliklerin ne derecede karşıladığyla anlaşılır. İnsan kalitesi de öyle. İstenen özellikleri ne düzeyde sağlıyor? Fakat insanlarda istenen özellik say sayabildiğince: Bilgili, dürüst, becerikli, adil, cesur, duyarlı, düzenli, alçakgönüllü, sabırlı, sorumluluk alan... Bunların tümünde eksiksiz olunabilir mi? Bıraktım eksiksiz olmayı, tümünde birden ortalama insandan üstün olmak kolay mı? Değil. Her birimiz her şeyde arzulanan düzeye erişemeyiz. Üstelik yaşamın her alanını düşünürsek ve toplum biçiminde yaşayacaksak, insanın kalitelisinin de çok sayıda başka kaliteli insana gerek duyduğu açıktır. Issız adalarında tek başlarına yaşayan, barınak, su ve hindistan cevizi ile yetinen Robinson Crusoelar mıyız biz?
Haydi bazı bakımlardan kaliteli insanı bulduk diyelim. Kötüye  giden işler nasıl binbir nedene dayanırsa, iyiye gidiş de pek çok doğrunun bir araya gelmesini gerektirir. Bu doğrular arasında, elinden iş gelen, aklı belirli işlere diğerlerinden daha çok eren kaliteli insanları bulmak elbette vardır. Fakat bu insanların gerek duyacağı araçları sağlayabilecek, söylediklerini uygularken karşılaşılacak sıkıntıları göğüsleyip adil biçimde dağıtacak, yoksunluklara yeterli süre dayanabilecek düzeni kavgasız gürültüsüz yürütecek topluluk olmak kolay mıdır? Bunun ötesinde bir şey daha: iyi eğitim öğrencide sabır ve özveri gerektirir. Eğitim almaya, iyi eğitimli olmaya özendirmeden bunları nüfusun çoğunluğunda yaratabilir misiniz?

Sorunlardan kurtulmada ortam, toplumsal  iklim ve kültürün payını bana kalırsa ihmal etmekteyiz. Çünkü bunları düşünmek zorumuza gider. Ayrıca değiştirilmeleri çok zaman ve çaba ister. Bir de kalite insanları bulup her şeyi onlardan beklerken peşlerine takılmak için fazla gayret etmemiz gerekmez, üstelik hızla sonuç alacağız ve olumsuzluklardan sorumlu olmayacağız diye rahatızdır. Nasıl olsa “Elle gelen düğün bayram” dır.  Oysa o kalite insanlar, etkilerini ancak uygun koşullarda gösterebilir. Bu koşulların ne olduğunu, ortam, iklim, kültür üçlemesi ile anlayabiliriz.

Ortam, öncelikle toplum yaşantımızın geçtiği çevredir, sonra da orada kendi koyduğumuz kurallar. Doğa, nüfus ve yoğunluğu, coğrafya, yapılar gibi kalıcı varlıklar ile yasalar, yönetim biçimi, piyasa işlemleri gibi ilişkileri belirleyen kurmaca konular ortamı tanımlar. Bunlar sorunlarımızın zemininde önemli rol oynar. Ne kadar kaliteli insanı toplarsanız toplayın doğanın izin vermediği işleri, büyük emek verilmeden, uygun teknolojilerin yüksek maliyetlerine katlanmadan gerçekleştiremez, kırıp dökmeden yapamaz, belki doğanın dengesini alt üst edersiniz.

Toplumsal iklime gelince, düşünce ve insan eğilimleri aracılığıyla ortama giydirilen giysi, ortamın içine sokulduğu kalıp gibidir. Ortamı suya benzetirsek, onu dondurup buz biçimine sokan, buz olarak sunan iklimdir.  Barışçı iklim, rekabet iklimi, seferberlik iklimi, kayırmacılık iklimi, otoriter iklim... Trafik kuralı yapısal bir bileşendir, yani ortamda yer alır. Ama ayakta fazla sayıda yolcu almış dolmuşta, kurala aykırı yakalanmamak için şoförün komutuyla itiraz etmeden çömelme eğilimimiz iklimin işidir. Bizim buradaki iklimde olur da, Almanya’da kuşku duyarım doğrusu.

İnsanlar, ortamın getirdiklerini ve iklimin biçimlendirdiklerini kültür ile yaşatır, devam ettirir. Dil, alışkanlıklar, halk sanatları, yaşam biçimleri, giyim, yemekler, gelenekler, törenler, el aletleri gibi kökeni tarihte gömülü yaratım ürünü sayısız araç ile içiçe yaşarız. Tümü kültürümüzün bileşenleridir. İçinde bulundukları ortam ve iklimde insanların kendilerini rahat duyumsatan şeylerdir kültür.  Rahat ettiğimiz için yokluklarında özlenen şeylerin çoğu kültüreldir. Kaliteli de olsalar insanların kendi çabalarıyla bunları dönüştürmesi, değiştirmesi hiç  kolay değildir. “Devrimler kendi çocuklarını yer” dedikleri nedendir? Yakınmakla, yönetimin yazılı kurallar koymasıyla apartmanlarda kapı önlerine yığılan ayakkabıları, balkonlarda halı silkelemeyi, depo yapılıp her türden eşya tıkıştırılan açık balkonları birkaç yıl bekleseniz bile tümden engelleyebilir misiniz? 
Yalnızca eğitilmiş, belirli alanlarda kalitesiyle ileride görülen insanlarla sorunların çözüleceğini düşünmek kolaycılıktır. Birbirine destek olmayan, çözümler için ne heves ne de güven  duyan topluluklar varken, yol gösteren, iyilik için çırpınan kaliteli insanlar olmuş ne fark eder? Boşuna çaba harcanmış olur. Bunun bizdeki örneği, eğitimi ve niteliği ile öne çıkmış yaratıcı insangücümüzün çoğunun taze  girişimciliklerini ortam ve iklimin doğurduğu 'ölüm vadisi' diye adlandırılan çıkmazda yok edişimizdir(1). Tarih, yapmak istediklerini gerçekleştiremeyip, anlaşılmadığını düşünmüş, toplumuna küsmüş, hatta bu düş kırıklığıyla canına kıymış iyi yetişmiş insanların öyküleriyle doludur.

Kaliteyi getiren, değerli olmaya duyulan hevestir. Eğitimliye değer ve güven veren bir ortam, böylesini benimseyen bir iklim ile eğitimlinin zenginleştireceği kültür var edildiğinde,  eğitilme isteği güçlü olur. Arzulu insanın enerjisi ile ortam ve iklim  buluştuğunda  inanılmaz sonuçlar üretebilir. İşte kaliteli insan ancak birbirine destek olacak bu nüveler birleştirici bir anlayışla yaratılabilirse, işe yarar. Buna düşünebildiğim en iyi örnek, kısacık tarihinde, yüreği eğitim alma arzusu ile dolu yoksul  köy çocuklarından tam donanımlı öğretmenler, evrensel sanatçı ve bilim insanları yaratan Köy Enstitülerimizdir. Acaba “Eğitileceğiz de ne olacak!” diyen çok olmuş mudur o okullarda?

Her şeyin başı, ülkenin doğru düşünülerek kurulmuş sağlıklı ortamında, öğretmen yetkinliğini  de içeren uygun iklimi ve seçilmiş kültürel donanımıyla insanları eğitilmeye özendiren eğitimdir. Bu biçimdeki koşullar yaratıldığında, yaygın insan kalitesi eğitimle kazanılır ve işte “Biz bal gibi de adam oluruz.” .

(1)Müfit Akyos, ”Bilim-Teknoloji-Yenilik (B-T-Y) Sisteminin Yeniden Yapılandırılması Gereği”, Herkese Bilim Teknoloji Dergisi, Sayı 183, 27 Eylül 2019, s.9


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder