4 Kasım 2024 Pazartesi

Kötü Öğretilen İyilik

 İyi ile kötüyü ayırmak insanlığın çok eski sorunlarından biri. Çünkü tercihler terazisi yaşamın her anında bizimledir. İyi mi ediyoruz, yoksa fark etmeden kötülük mü? Nasıl, nereye bakarak ayıracağız?

2500 yıl öncesinden Aristo’da iyi, “kendisi için istenen” bir şey, kendisinden öte herhangi bir şeyin elde edilmesi için bir “araç olarak istenmeyen” şey imiş. İyi, amaçlanan olmalı, bir yere ulaşmanın yolu olmamalı diyor.

Bunu ahlak çerçevesine yerleştiren de olmuş. Kant’a göre bir şeyin iyi ya da etik olmasının en önemli şartı iyi niyettir. İyi niyetin temelini ise Kant tercihin ödev gereği yapılmasında görür. Ünlü filozofa göre bir eylemde “bütün insanlar böyle yapsa evren nasıl olur?” diye düşünür ve eğer olumlu cevap verebilirseniz bu eylem ödev etiğine uyuyordur.

İyiyi, hedefi sağlık olan seçim diye görebiliriz. Sağlıksıza karşı sağlıklının tercihi iyiliğin kaynağıdır. Nedir sağlıklı olmak? Hekim bir ana babadan hep duyduğum tanımı severim: Sağlık, bedenen ve ruhen toplumla, doğayla uyuma işaret eder. Sağlığına kavuşmaya ‘iyileşme’ deriz. Bu, sağlık ile iyinin bağlantısının en doğru işaretidir.

İnsan açısından iyi olmanın sağlık ile ilişkisi böyle. Uyumu ile uyumsuzluğu tartıya koyacağız ki sağlıklı olanı bulalım. Ya toprak, sokak hayvanları, vadilerdeki ağaçlar, deniz ve gökyüzü için, toplum için iyi nedir? İnsanlar için iyiyi seçmek, fiziki ve zihinsel uyumu istemek ise, canlı cansız bütün diğer varlıkların da fiziki varoluşları, yaşamı sürdürmeleri ve değişimlere verecekleri tepkilerle uyumu korumaları amaçlamak iyiyi belirleyecektir. Yani tartıya vurulacak olan yine uyumdur. Uyum var mıdır, kurulabilecek midir?


Uyum da uyum diye tutturmuşuz. Ya uyumsuzluktan doğan değişim, yenilik, devrimler? “Uyumsuzluk var öyleyse bu yapılan iyi olamaz” dersek hiç iyi yenilik, iyi değişim, iyiyi getiren devrim yok mudur? Burada uyumun ölçeğini düşünelim diyorum. Örneğin bir ülke coğrafyasına karşılık tüm evren. Elbette ülke ölçeği ile evren ölçeği başka başkadır. Buralardaki uyum da öyle başka başka olabilir. Ülkede uyum kültür, evrende uyum ise göksel cisimler üzerinden düşünülebilir. “Evren dünya merkezlidir” inanışıyla uyum sürdürülseydi, insanlık Kopernik Devrimini yaşayabilir miydi? Kopernik 16. Yüzyılda Batı’da, ülkesi insanlarıyla uyumlu kalmak yerine daha büyük ölçekli bir uyumun anahtarına yöneldi. Yerkürenin güneşe ve aya uzaklıklarının değişiminin fiziksel açıdan ancak dünyanın hem güneşin etrafında ve hem de kendi etrafında dönmesi ile uyumlu olacağını fark etti. Böylelikle Kopernik İki ayrı sağlıklı sonuca yönelmişti. İki ayrı iyiyi temin ediyordu. Birincisi evrendeki varlıkların bilgisiyle büyük ölçekli bir uyumu, ikincisi bu bilginin yayılmasıyla astronomlardan başlayarak yeni fikrin zamanla toplumun daha geniş (resmi ve sivil) kesimlerinde kabul edilmesi ile yeni bir uyumu temin etti. İleriye, gerçeğe doğru her adım, uyumu artıracağı için iyilik adayıdır. Bağnaz bir topluluğa uyumsuz olup açık düşünceyi içtenlikle savunmak da, zaman içinde daha büyük topluluklardaki insanları birbiriyle ve daha geniş doğayla uyumlu kılmak da iyinin işaretini taşır. Çünkü daha büyük ölçekli uyumu, oradaki sağlığı hedefler.

Buradan yola çıkarsak kötü için bir şeyler söylenebilir. Sağlıksız olana dönüşecek, toplumun, doğanın, insanlar arasındaki ilişkilerin uyumunu artırmayıp tam tersine zayıflatacak tercihler iyilikten uzaktır, kötüye eğilimlidir. Yalan kötüdür: başkalarının gerçek ile uyumuna zarar verir. Nefret yaymak kötüdür: bütünlüğün uyumunu bozmayı hedef alır. Adaletsizlik kötüdür: ele geçen hak edilen, razı olunan değildir ve bunu fark edenlerin endişe etmeden, özgürce, diğerleriyle uyumlu davranma ortamını yok eder. Eşitsiz rekabet kötüdür: kapasitesiyle aslında gelişebilecek olanların önlerini tıkayarak kendilerini gerçekleştirme arzularını köreltir,  böylece insan olmaktan gelen ihtiyaçları karşılama uyumuna engel olur. Ama her kötü, orta yerde, yalan, nefret veya adaletsizlik kadar apaçık durmaz. Her zaman erkenden akla gelmez, fark edilmesi zaman alır. Daha vahimi böyleleri iyilikmiş gibi görünür. Böyle işlere iyilik yapıyorum diye girişilir. Duymuş olanınız çoktur: “Çok iyi niyetle başlamıştık. Sonu neye vardı!”. Bir de “Cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir.” denir ya, öyle doğrudur ki.

Bütüne bakmadan, dar bir açıdan iyi görünen, gerçeğin geniş ufkunda bambaşka sonuçlar verebilir. Çocuklar doğa dostluğunun iyiliğini görsünler diye ağaç dikmeye yönlendirilir. Sonra benim gibiler, yaş aldığında bulduğumuz boşluğa elimize geçen fidanı dikince keyif alır oluruz. Bunu yaparken uzakta kalmış bitki örtüsüyle, oraya önceden dikilmiş fidanlarla, iklim ve zararlılarla, yeraltı kanal şebekeleriyle, imar ve kentleşme düzeniyle uyumu ne kadar gözetiriz? Oysa fidan bu bütünün içinde yaşayacaktır. Uyum, bütün içinde sağlıklı kalmayı gerektirir.

Her şeyi kendini tarif eden çerçeve içinden, bağlantılı olduğu diğer şeyler üzerinden anlamamız esastır. Bağlamından kopuk ele alınırsa, çok iyi bildiklerimiz bile doğru olmayabilir, sağlıklı kalmayabilir. Keyif almayı düşünün örneğin. Alınan keyfin iyi olup olmadığı bağlam ile değişebilir. Enfes bir yayla manzarası karşısında dinlenen, günlük sorunlarını çözmüş biri olup keyif almak da, anlık keyif aldığı maddenin bağımlılığı ile çevreden koparak ağır ağır kendini zehirlemek de vardır. Yani iyi olmak bağlamla da ilgilidir. Çalışkan olmak hep iyi diye övülür. Fakat ne adına çalışmak, ne gibi bir çerçeve içinde kalarak ter dökmek? İğne ile kuyu kazarken arı gibi çalışkan olabilirsiniz. Ancak bunu sağlıklı, hedeflenen sonuç ile uyumlu bir eylem saymak olanaklı değildir.

Öğretmen bir gün sınıfına dönüp “Pislik nedir?” diye sorar. Öğrencilerin yanıtları çeşitlidir, ama hiçbiri tam olarak onun istediği değildir. Öğretmen “Pislik olmaması gereken yerde bulunan maddedir. Bakın arkadaşlar, yemeğin suyu ekmek banarken pislik değildir, ama bembeyaz gömleğinize damladığında..” sözleriyle anlattığı terimi açıklar. Koşullar, bir tercihin sağlıklı olup olmadığında etkilidir. Bize anlatılır ki, karakterde tutarlılık iyidir. Tutarlı karakteri olanlara güvenilir, saygı duyulur. Tamam da, kırk yıl geçse dahi bildiğinde milim kıpırdamamak mıdır tutarlılık? Değil. Sağlıklı olan, neleri hangi koşullarda ısrarla savunacağını anlamak olduğu kadar, koşulları sürekli izleyip zaman zaman başkalarının fikirlerini içtenlikle almak ve gereğini yapmaktır. Yaşam ilkelerinde, duyarlıklarında tutarlılık ile atılacak adımlardaki, uygulanacak yöntemlerdeki tutarlılık bir olamaz. Koşulları incelemeyi bilmeden tercihin iyi yönünde olması güçtür.

İyiyi öğretmek, iyiyi yaymak, iyiyi baş tacı etmek isteriz. Gece gündüz demeden buna gayret edenimiz çoktur. İyi için ne çok özveride bulunulur bilirsiniz. Bunu yaparken bütünselliği yani etkileşimi yakalamazsak, iyiliğin hangi bağlamda yani ne gibi bir senaryoda geçerli olacağına değinmezsek, koşulların değişebildiğine yani dinamiklere, belirsizliklere dikkat etmezsek elde edilen her sonuç durumun sağlığına yaramaz. Hatta zararlı bile olabilir. Bu endişemize karşın eğri oturup doğru konuşalım: bu iyiyi bulma işinin zorluğunu itiraf etmeli. Bütünü, bağlamı, anlık koşulların getirdiğini dikkate almak pek zahmetli olabilir. Onca özeni göstermek hazırlık ister, plan ister, kendini eleştirmeyi ve başkalarıyla örgütlü davranmayı ister. Gerekenleri ıskalayıp yükten kurtularak iyiliği kötü öğretmek öyle kolaydır ki, insan iyiyi anlatacağım derken…

Yazıda geçen Aristo hakkındaki bölüm filozofunyolu.com sitesinden, Kant hakkındaki bölüm antalyatabip.org sitesinin İyi Niyet ve Ödev Ahlakı sayfasından alınmıştır. Kopernik Devrimi e-dergi. tubitak.gov sitesindeki bilgilere dayandırılmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder