2 Nisan 2020 Perşembe

UMUT YENİLİKÇİLİKDE, AMA GÜÇLÜK DE



Sahnede izlediğiniz akrobatı, ya da açık havada gerili telinin üzerinde bir ip canbazını düşleyin.  Gösteriden en çok ne zaman keyif alırsınız? Tek elinin üzerinde amuda kalktığında mı? Ya baş aşağı dururken, yukarı bakan ayak tabanlarının ucuna pırıl pırıl parıldayan o renkli kocaman silindiri alıp, bir sol bir sağ ayağının vuruşuyla döndürdüğünde? Yoksa aynı silindirden bir ikincisini  ayak uçlarına yerleştirtip iki silindirin bir birini, bir ötekini yukarı fırlattıktan sonra havada daire çizdirip yine birer birer ayaklarının üzerine düşürdüğünde mi? Akrobat ya da canbazın zorluk derecesi yükselen yeni numaraları çoğaldıkça gösteri daha ilginç, daha heyecan verici olur. Her yeni numara, izlemenin değerini artarır. Yenilik, değer yükseltme şansını yaratır.

Alışılmışın sınırlarını zorlamak. Yenilikçilik budur. Belki de iki taşı birbirine vurup birinde keskin bir kenar yaratarak  yüzbinlerce yıl önce ilk kez alışılmışın dışına çıkmış insanoğlu. Taşla ezme işleminin yanına taşla kesmeyi eklemiş. Bir cisme değer katma belki de ilk bu yenilikle başlamıştır. Yeniliği, elimizdeki varlığın, becerilerimizin, yaşam kalitemize katkılarını artırma umudu için isteriz. Yenilik, güçlendirir. Yenilik, daha sağlıklı, daha sürdürülebilir kılar. Yenilik, kolaylaştırır.  Yenilikçilik ek özellikler, yeterlikler, tasarruflar getirmektir.

Sorun çözmede yenilik işe yarar, Fakat yenilik yalnızca başı ağrıyınca, keyif kaçınca, sorun çıkınca aranan çözüm müdür? Çoğunluğun yakınmadığı, var olana alışıp kabul ettiği durumlarda yenilik yapılamaz mı? Bal gibi yapılır.  İşte eşekli kütüphaneci Mustafa Güzelgöz’ün okuyucuyu kitaba değil, kitabı okuyucuya götürme yeniliği; işte askıda ekmek gibi askıda tiyatro, askıda opera bileti yeniliği; hele bilişim çağı, internet ile yüz yüze gelmeden yapılan takaslardan kitle fonlamasına kadar işte sayısız paylaşımcı yenilik. Sorun çözmek için değil yaşarken elimize geçenleri daha geliştirmek içindir bunlar. Ama hiçbiri kolay başarılmamıştır. Çünkü her y
enilik bir şeyler inşa etmek demektir. İnşa etmek ise bir sürü değişik konuda bilgiyi, yer yer bilinmeyene dalmayı, habire tercih yapma cesaretini göstermek ister.

Keşke bu kadarla kalsa. Yenilikçilikte tek zorluk mevcudu anlamak, henüz yapılmayanı, mevcut olmayanı ortaya çıkarmak değil ki. Yeniyi arayanlar asıl zorluğu ne zaman yaşarlar bilir misiniz? Sıra var olanı savunanları ikna etmeye gelince. Atomu parçalamak büyük yenilikti. Ama Einstein bundan daha da zoru olduğunu söyler: önyargıları kaldırmak. Haydi gelin yenilikçilere söylenen o bilindik birkaç sözün örneklerini anımsayalım: “Daha önce denendi olmadı arkadaş!”, “Kurallar var, biliyor musun?”, “Teoride olur görünüyor belki de, pratiğe gelince…”, “Her yer gibi değil burası, başkayız.”, “Kolayı varken…”, “İzin vermezleeer.”. “Şimdi değil de, uygun koşullar gerçekleştiğinde deneriz. O gün ben de seninle olurum.”, “Kimleri karşına alacaksın, bir bilsen.”, “Tecrübelileri dinle. Kaç zamanda bu işin bileni oldun ki?”, “Yapan var zaten. Sana mı kaldı?”.
.

 

Beceri yalnız yeniliği ortaya çıkarmaktan ibaret değil elbette. İşin bir de uyumlanmak, yeniliği uygulamak yanı var. Yenilik yapmak fark etmeyi, kabullenmeyi gerektirir.  Liradan sıfırlar atılalı 15 yıl olmuş. Bindiği dolmuşta elini cebine atarken halâ “Çiğdem üçbuçuk milyon lira değil mi kaptan?” diyen –olmaz a, varsayalım çıktı bir kez- olsa, bu basit yenilik neden zoruna gider, neden değişikliğe duyarlık göstermez? 

Yenilikçiler arasında fikrini sınamayanı, denemeyeni pek çıkmaz. Yenilikçiliğin bir güçlüğü deney gerektirmesidir. Önce karşılaşılabilecek durumlar akıl edilecektir. Sonra bu durumlar başa gelse yenilik nasıl görünecek anlaşılmaya çalışılır. Ev mutfaklarından leke çıkarmaya, bilgisayar oyunlarından giysi seçimine kadar, yaptıklarımızda farklı bir şeylere kalkıştık mı, önce küçük çaplı bir denemede görmek isteriz. Deney en basit biçimiyle budur.  Basit görünür evet, ama deneylerin yaşamsal önemi vardır. “Deneriz, yanılırız; yeniden dener, yine yanılırız.” diyenleri teşvik etmeden yenilikçilik yaşayamaz. Burada, deneyenin ne yaptığını bilmesi kadar, destek verenlerin her geçerli denemeyi ve her şeyi bilmemekten kaynaklı kaçınılmaz yanılmaları hoşgörmesi de gerekir. Ünlü yazar Samuel Beckett’in dediğini iyi bellemişimdir: “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil.”. Sorun, deneyip yenilmekte değil, ne yapmak isterken, nasıl yenildiğindir.


Birlikte yaptıklarımızda da yenilik yaşayabiliriz. Toplum yaşantımızda pek çok ortak etkinlik ve başkalarıyla etkileştiğimiz uygulama var. Toplum olmanın zorunlu yönü budur. Zaman zaman bunlarda da yeniliklerle karşılaşırız. Kuyruğa girmekten tutun, evsel atıkların ayrıştırılarak toplanmasına, Çevre Etki Değerlendirme Halkın Katılımı Toplantısı’ndan devre mülke kadar vaktinde başlatılmış toplumsal yenilikler saymakla bitmez. Geçen gün kural hatası yapan sürücü yüzünden trafik  tıkanmışken, cezaların bir bölümünün gönüllü (fahri) trafik müfettişlerince yazıldığını konuştuk. 1997’de başlamış bu uygulama. Herhalde o gün için ilginç bir toplumsal yenilikti. Trafik güvenliğimizi iyileştirir diye umulmuştu.Toplumsal yenilikçilik, yaşantılarımızda kaliteye kolay, yaygın ve daha ileri ölçülerde erişmek için yapılan düzenlemelerdir.


Yenilikçi uygulamaları kurmak zordur, öte yandan karşı çıkanı boldur, Açıkcası yenilikçiliğin yolu kimi yerde dik yokuş kimi yerde sarp kayalıktır. Ama ödülü insanlara umut aşılaması, o yolun sonunda varlıklarımıza ve yaptıklarımıza, ortak yaşantılarımıza taze değerler katma olasılığıdır. Yani yenilikçilikte umut vardır. Yenilikçi olmak beceri kadar cesaret de ister. Umut mu? O, cesaret olmadan yapamaz zaten.

                                                                                                                                                                                                                     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder