6 Ekim 2023 Cuma günü başlayıp Gazze’de İsrail’in muazzam silahlı gücüyle tırmandırılan, binlerce masum cana mal olan çatışmalar, aklı başında herkesi barışı düşünmeye zorladı. “Barış için çok sayıda akıllı insan gerekir, ancak savaş için tek bir aptal yeterlidir.” derler. Çok akıl gerek, yani çok aklı dinlenmezsek barış ümidi yoktur diyebiliriz. Öte yandan tek başına kalmış aptal akıl kolayca savaşa yol açabilir. Elbette her tek akıl, her durumda aptallık yapacak değil. Fakat bir aklın aptallığı, çok aklın aynı yanlışa düşmesine göre çok daha olası. Çok akıl, farklı sesler çıkarır, her ses kendi dayanaklarını, koşullarını açıklar ve birbirini özgürce sorgular, bir iradeyle toparlanmayı arzu ederlerse tabii. Bir toplumda aklın çokluğu böyle kullanılırsa neler yapılmaz. Bakmayın siz o toplumun şu kadarını aptal bulmalara. İşlemeyen demir elbette parlamaz. Çok akla başvurulmadıkça, akılların söz etmesinin yolları aydınlatılmadıysa, kısacası yüzyıllardır akıllar köreltildiyse, işlenmeyen demirdeki gibi elbette çoğunda minik pırıltı bile görülmez.
İrade ve toparlanmak... İşte orada “baş olmak”ı buluruz. Yönetmek,
önder olmak, sözünü geçirmek anlamında
sık kullandığımız bir deyim. “Bu işin
başı kim?”, “Bir baş ol da, istersen soğan başı”, “Ayaklar baş olmuş” deriz de,
hiç dikkat ettiniz mi, hepsinde baş
tekildir. Baş bir tane olur. Ortak kabulümüz budur. Niye? Ya
o baş çokluk ise? Her bir başın (yani o baştaki aklın) başka bir yana çektiği, dağınık, bölünmüş,
sonuç alamayacak bir debelenme çıkacaktır. Bir bataklıkta tutunacak o tek dalı
bulamadan çırpınmak. Bakınız ama, o bir tane dal, ancak tutunanı kurtaracak
sağlamlıkta ise işe yarar.
Çok seslilik bu değildir. Neden mi? Çünkü benim anlattığım çok sesli ortam hiç de gürültü çıkarmaz. Asıl amaç bir yanda, kendi işine öyle geldi diye söylenen sözlerle çok seslilik yaşatılamaz. Öte yandan tek bir kalıba dökülerek de çok sesli olunamaz. Kalabalık senfoni orkestralarının, tüm düzeni önceden kurulmuş, temalı “ses ve sus” dizilerini, sehpalardaki notaların ve şefin çubuğunun verdiği işaretlerle disiplin içinde güzel biçimde ortaya dökmesi gibi de olmaz o. Biz enstrümanların çoğulluğunu değil, şarkıların, melodilerin, biçimlerin çoğulluğunu düşünelim derim. Farkı anlayabiliriz.
Çok seslilik, değişik düşünen, değişik yerlere de
varabilecek akılların izini sürmekten doğar.
Ortak bir zeminde görüşünü
özgürce sergilerken, farkları ve gerekçelerini sunmayı gerektirir. Kendinden farklı olanları
değerlendirişini ve kendi
önerilerini açıkça ortaya dökmeyi de. Rengarenk
çiçekler arasında yol almak gibidir çok seslilik.
Yukarıda baş olmak
beceri işidir dedik. Farklılıkları anlamak, tercihleri bunlar
ışığında yapmak ve yönlenme nereye dönük,
alınacak yolda nasıl ilerlenecek konularında
çok sesi dikkate aldığını her akla açıkça gösterebilmek. Eskiler ne güzel demiş: “açık fikirli olmak”! Çok
sesliliğe baş olacaksan eğer, sana gereken bu beceriye sahip olmandır. Bir bakıma özel bir zeka. Bakınız Francis Scott Fitzgerald “Birinci sınıf bir zekanın testi, iki zıt
fikri akılda aynı anda tutabilme ve hala işlevini sürdürebilme yeteneğidir.”
demiş. Uyuşmaz görünen fikirlerden yarar
çıkaracaksın. Ama, önce bu birinci sınıf
zeka, zıt görünenler gerçekten düşünülebilecek, akıl işi, gerçekten olabilir
fikirler mi, onu tartacak. Belki birinin eksiğini diğerinden derlediğinle
azaltacak. Baştan akıl edemediği, sesin
birinden öğrendiği sakıncayı halletmesi gerekecek. Başka türlüsü de var: “Ya bu değilse, ya öbürü doğru çıkarsa” diyecek,
baştan alacağın uygun önlemlerle yola çıkacaksın. Hani “A tamam, bir de B planın olsa” derler
ya, öyle.
Çok seslilik, emin olunuz, yanlıştan erken dönmenin
güvenilir yoludur. Çünkü her ses diğerinden farklı bir odaklanma, başka açıdan
bakan gözün gördüğüdür. İnsanlı uzay uçuşlarını ve yer istasyonlarındaki ekipler
nasıl oluşur, çalışır bir anımsayalım hele. Uzay kapsülüne “Yap!” komutu, aynı
misyonun farklı ama bağlantılı alan sorumlularının her birinin ayrı ayrı
“Tamam” demesinden sonra verilebilir. Ya hepsi “Tamam” değilse? Hızla başka
seçenekler düşünülür. Yanlışın olasılığı azalır. Seslere kulak tıkayıp tek bir
irade olsun diye mutlak olana bağlandıkça, bu olasılık artarak var olacaktır.
Çok sese kulak vermek bir yarar daha sağlar: yaratıcılık. Metrobüs
(otobüs özel yolu) fikri buna güzel örnek. Ulaşımın bazı yerlerde büyük altyapı yatırımından kaçınıp hızla
hizmete girmesi gerektiği sesi, bir; toplu taşımacılığın ulaşımı yavaşlatıp
zaman kaybı getirmemesi arzusunun sesi, iki; kentiçi taşımada küçük
ama hızlı araçlarla yolcu kapasitesinden fedakarlık yapılamayacağı sesi, üç.
Bunlar bir arada düşünülmüştür. Makul süreli bir yatırm, olağan trafikle
karışmayacak ayrılmış bir yol ile kazanılan hız ve büyük gövdeli güçlü araçlar.
Çok sesliliği bazılarının dediği gibi “ara yol”culuk,
renksizlik ya da teslimiyetçilik diye görmeyelim. Suya da sabuna da dokunmasını
bilerek çok sesliliği yaşatmak olanaklı.
Çünkü elini kirletmeden esenlikli hayat sürdürülemez. Sınamaya, denemeye
şans vereceksin. Her sese hakkını tanımakla, ne dediğini yansıtmak, olacaksa da
olmayacaksa da nedenini açıklamakla olacak bu. Kendi rengini belli ederken
diğer renkleri soldurmamak ve seslere, düşüncelere ciddiyetle kulak verecek, ses
çıkanların keyfi tutumlarından bağımsızlığını korumaya özen göstereceksin.
Bazıları ise çok sesliliği işleri bölüştürmek (işbölümü
değil) ile karıştırır. Hani avucun içinden başlayıp bir elin parmakları tek tek
gösterilerek anlatılan o oyun vardır ya: “Buraya bir kuş konmuş. Bu yakalamış.
Bu yolmuş. Bu pişirmiş. Bu yemiş. Bu da ‘hani bana hani bana!’ demiş” deki gibi. Hiçbirinin yaptığının ötekileri kapsadığı
yoktur. Aslında herkes bağımsızca görevini görür “şimdi top sende” diye
sorumluluğu ötekine savurur. Bir bakıma üstlendiği sesi verir ve kurtulmuş olur.
Çok seslilik böyle olmaz. Çünkü varlıklarını alınacak ortak sonuca bağlamış seslere
belki farklı ağırlıklarla, farklı odaklanmalarla, zamanlamalarla ama bir arada yer
verilmemiştir. Her ses sonuç alınıncaya dek diğerlerini tam ve açıkça duyacak; işin
bir yerinde, ola ki buna göre kendini gözden geçirecek, kendi tonunu
değiştirecektir. Bir korodur, evet. Lakin besteyi ve düzenlemeyi, durumuna göre
orada, canlı ve ortaklaşa yapmaktır.
Doğrudur, çok sesliliğin o eşsiz ve güzel sonuçları için
ödenecek bir bedeli var. Yolu bulmada kolaylaştırıcı bir baş. Onun yanında her
biri akıl işi, incelenmeye açık, birbirine değgin lafı olan çok sesi bir arada ve aktif tutacağız. Gerisi o bir
başın niyetine ve hünerine kalmış. Çok
başlılığa varmadan çok sesi gerçekten işe yaratacaksak, lafını bir yana koyalım. Yaşamın her yerinde yapılacaklar var ve çok
seslilik doğru uygulanmayı beklemekte bana kalırsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder