2 Eylül 2020 Çarşamba

Dayanışma tamam da..

 

Kimi derneklerin adında yardımlaşma geçiyor, kiminde dayanışma. “Adam sen de. Ne fark eder?” diye bakmayalım. Yardımlaşma denince bireysel gereklerin karşılanmasına, bireylerce girişilen çabaların sonuç almasına başkalarının destek olmasını anlarım. Biri ya da birkaçı arkadaşlarına, komşularına zorluk çektiği konuda el uzatır. Sonra günü geldiğinde o zorluk çeken kendi başına ya da diğerleriyle birlikte gruptan başka birinin işine koşar. Anadolu’da imece, meci diye bildiğimiz yardımlaşma, sırası geldiğinde birbirinin yaşamını kolaylaştırmak, fındığına, mısırına, fasulyesine, samanını kaldırmaya, duvarını sıvamaya, hatta düğün dernek evi olduğunda koşturmak anlamına gelir. 

Araştırmacı “Dayanışma ortak yararları tanımlayıp onlar için birliktelik ve sorumluluk duygusudur. Gerektiğinde pay alanın kısa vadedeki çıkarına ters de düşse katıldığı süreçtir.” diyor.  (Gülgün Erdoğan Tosun, Sosyal demokrasi ve İlkeleri, Alabanda Akademi, 2016). Yararlar ortak ve sorumluluk herkeste olacak.

Ülkede bildiğimiz böyle en büyük dayanışma örgütlülüğü, işimize gelmediğinde yerden yere çaldığımız şu SGK’dır.  Vaktinde aylıklarımızdan özveri yapa yapa bir havuzda birikenler 
devletin de katkısıyla çoğalır. Emeklilik, yaşlılık, hastalık, düşkünlük ve canını kaybettiğinde, alacak payını yarar ortaklığından çıkarır sana verir. Ama gıdım gıdım, ama ıkına sıkına uğraşıp didindikten sonra, yine de bir şeyler alırsın toplumsal güvenlik dayanışmasından.

Dayanışma ortaklıktır. Ama neyin ortaklığı? Çıkarların mı? Bizden uzaktaki bazı ülkelerde duyarız hani, siyasetçi-mafya-işadamı-polis çıkar ortaklığı yaparlar. Buna dayanışma mı demeli? Tabii ki, hayır. Çünkü çıkar ile hak çatışır (Prof. Ioanna Kuçuradi söyleşisinden, https://www.milliyet.com.tr/kultur-sanat/serbest-pazar-insan-haklari-icin-bir-tuzak-1012392) Yani hak edilmeden elde edilmek istenen yarar, çıkar demektir. Her işbirliği dayanışma olmaz, istediği kadar organize olsun, ya da yıllar boyu sürsün, kimisi çıkar ortaklığıdır.

Dayanışma ise bambaşkadır, çünkü o yarar ortaklığıdır. Sırtını dayadığın için iyi, hoş, bol, gürbüz, güvenli sonuçlar alabilmektir. Tıpkı Çanakkale’de, Ulusal Kurtuluş Savaşında
silahların birbirine dayalı çatıldığında olduğu gibi. Oradaki yarar tüfekleri dik bırakarak sağlanan güvenlik ayrıca gerektiğinde hızla ve bir arada kapıp kaldırma olanağıdır.

Ortak yarar ve dayanışma denince, önce birbirine dayanmış mavzerlerle bu örnek aklıma gelir. Takım sporu, dayanışmayı en iyi anlatacak başka bir örnektir. Basketbolda çok sevdiğim hareketlerden biri, topu süren takım arkadaşına yol açabilmek için, bir iki diğerinin savunmadaki rakiplerin önünü kuraldışına çıkmadan tıkamaları, kısacası perdelemedir. Şahane bir dayanışma örneği. Yollarda rastlarsınız, "Geniş ve Uzun Araç" yazılı biri önünde biri de arkasında sarı renkli sinyalleri yanar döner seyreden iki araçla 'takım' olmuş muazzam treylerleri. Bir dayanışma örneği olarak hep hoşuma gider, yanlarından saygıyla geçerim. İşbirliğidir, ama ortak yarar için.


https://www.hurriyet.com.tr/egitim/18-mart-canakkale-zaferi-siirleri-en-guzel-canakkale-zaferi-siirleri-burada-40398692 (erişim 24 Ağustos 2020)

Bir araya geleceğiz ve ortak yararımızı tanımlayacağız. Dayanışmada yer alacaksak, önce bundan hepimizin yararlanacağına ikna olacağız. İşte bu yüzden dayanışmanın ilk kuralı katılıma açık olmak. Çıkar ortaklığında işe gelen gruba alınır, pazarlıkla birileri “tongaya düşürülür”, yarı yolda bırakılır, “safra” diye atılabilir bile. Dayanışma, işte bunlara dayanmaz!
Sonra dayanışmada söz hakkı, itiraz etme hakkı, nelerin olup bittiğini, neyin niçin yapıldığını öğrenme hakkı herkesindir. Kooperatifler.. En iyi dayanışma örgütleri diye anılmayı bu yüzden hak eder. Pay etmede aranan, eşitliktir. Yarar konusundaki araştırmalar, bir toplulukta sağlanan toplam yararın en çok olduğu durumun, her bireyin eşit pay aldığında olduğunu söyler.  Yararlarda olduğu kadar, harcanan emekte ve özveride de eşitlik aranır.

Bu kadar güzel de, dayanışmayı neden her yerde göremeyiz? Bir nedeni yarar ortaklığı kurmanın zorluğu, diğeri her ortağın katılımcı ve eşit oluşunu hoş görememektir. Beklentilerin aynı olmaması kadar, karşılıklı özveride bulunacak, elde ettiğinin üzerine kendinden katıp yararı arzu ettiği düzeye getirmede yaratıcı olacak insan sayıca azdır. Eşitliğe, işbölümüne inanmayan, “Bir elin beş parmağının beşi de bir mi?” diyenlere, “Bağlayayım şu parmaklardan birini de, gör bakalım.” diyesim gelir hep. Her parmak gibi, her katılımcının da farklı ve tamamlayıcı rolü olursa, dayanışmayla benzersiz güzellikler yaratılır.



Kimisi de, dayanışmada keyfine göre davranamayacağı, özgür kalamayacağı endişesiyle bu işe sıcak bakmaz. Bağımsız kalmak isteyen çokları dayanışmaya kuşkuyla yaklaşır. Oysa özgürlük, kuralsızlık, hesapsızlıktan önce, hak ve olanaklarının sınırları tanımlı, ama alabildiğine geniş olmasını gerektirir. Sınırları kaldırmak karmaşa, tanımlı sınırları genişletmek özgürlüğü artırma anlamına gelir. Birlikte gayret ve kararlar vermekle olanaklar çoğalır, tanımlı sınırlar genişler. Unutmayalım ki, en uzak yerlere gidebilen kuşlar, gökyüzünün sınırsızlığında alabildiğine uçuşanlar değil, büyük uyum içinde sürüyle hareket eden göçerlerdir.

Her şeyi parasını verip alamayız. Oysa yaşadığımız dünya düzeni, ha babam de babam bizi buna inandırmaya çalışıyor. Kimselerle birlikte bir şey yapmaya gerek olmadığını, yalnızlığın özgürlük getirdiğini, her şeyin, her çeşidinin nasıl olsa satın alınabildiğini düşünelim diye nasıl da uğraşılıyor. Bunu alt etmek hiç kolay değil. Ama yaşadığımız bunalımların arkasında bunun büyük rolü olduğuna inananlardanım. Dayanışmanın iyi örneklerini gösterip bu cendereden çıkmak o kadar önemli bir iş ki, dayanışalım derken neler yaptığımıza her bakımdan özen göstermek boynumuzun borcu. Yanlışların bedeli hepimize, varsa kazancı ise pek azımıza dönüyor. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder