Kimi
derneklerin adında yardımlaşma geçiyor, kiminde dayanışma. “Adam sen de. Ne
fark eder?” diye bakmayalım. Yardımlaşma denince bireysel gereklerin
karşılanmasına, bireylerce girişilen çabaların sonuç almasına başkalarının
destek olmasını anlarım. Biri ya da birkaçı arkadaşlarına, komşularına zorluk
çektiği konuda el uzatır. Sonra günü geldiğinde o zorluk çeken kendi başına ya
da diğerleriyle birlikte gruptan başka birinin işine koşar. Anadolu’da imece,
meci diye bildiğimiz yardımlaşma, sırası geldiğinde birbirinin yaşamını
kolaylaştırmak, fındığına, mısırına, fasulyesine, samanını kaldırmaya, duvarını
sıvamaya, hatta düğün dernek evi olduğunda koşturmak anlamına gelir.
Araştırmacı
“Dayanışma ortak yararları tanımlayıp onlar için birliktelik ve sorumluluk
duygusudur. Gerektiğinde pay alanın kısa vadedeki çıkarına ters de düşse
katıldığı süreçtir.” diyor. (Gülgün Erdoğan Tosun, Sosyal demokrasi ve İlkeleri, Alabanda Akademi, 2016). Yararlar ortak ve sorumluluk herkeste olacak.
Ülkede bildiğimiz böyle en büyük dayanışma örgütlülüğü, işimize gelmediğinde yerden
yere çaldığımız şu SGK’dır. Vaktinde aylıklarımızdan özveri
yapa yapa bir havuzda birikenler devletin de katkısıyla çoğalır. Emeklilik, yaşlılık, hastalık, düşkünlük ve
canını kaybettiğinde, alacak payını yarar ortaklığından çıkarır sana verir. Ama
gıdım gıdım, ama ıkına sıkına uğraşıp didindikten sonra, yine de bir şeyler alırsın
toplumsal güvenlik dayanışmasından.
Dayanışma ortaklıktır. Ama neyin ortaklığı? Çıkarların mı? Bizden uzaktaki
bazı ülkelerde duyarız hani, siyasetçi-mafya-işadamı-polis çıkar ortaklığı
yaparlar. Buna dayanışma mı demeli? Tabii ki, hayır. Çünkü çıkar ile hak çatışır
(Prof. Ioanna Kuçuradi söyleşisinden, https://www.milliyet.com.tr/kultur-sanat/serbest-pazar-insan-haklari-icin-bir-tuzak-1012392)
Yani hak edilmeden elde edilmek istenen yarar, çıkar demektir. Her işbirliği
dayanışma olmaz, istediği kadar organize olsun, ya da yıllar boyu sürsün,
kimisi çıkar ortaklığıdır.
Dayanışma ise bambaşkadır, çünkü o yarar
ortaklığıdır. Sırtını dayadığın için iyi, hoş, bol, gürbüz, güvenli sonuçlar
alabilmektir. Tıpkı Çanakkale’de, Ulusal Kurtuluş Savaşında silahların birbirine dayalı çatıldığında
olduğu gibi. Oradaki yarar tüfekleri dik bırakarak sağlanan güvenlik ayrıca gerektiğinde hızla ve bir arada kapıp
kaldırma olanağıdır.
Ortak yarar ve dayanışma denince, önce birbirine
dayanmış mavzerlerle bu örnek aklıma gelir. Takım sporu, dayanışmayı en iyi
anlatacak başka bir örnektir. Basketbolda çok sevdiğim hareketlerden biri,
topu süren takım arkadaşına yol açabilmek için, bir iki diğerinin savunmadaki
rakiplerin önünü kuraldışına çıkmadan tıkamaları, kısacası perdelemedir. Şahane
bir dayanışma örneği. Yollarda rastlarsınız, "Geniş ve Uzun Araç" yazılı biri önünde biri de arkasında sarı renkli sinyalleri yanar döner seyreden iki araçla 'takım' olmuş muazzam treylerleri. Bir dayanışma örneği olarak hep hoşuma gider, yanlarından saygıyla geçerim. İşbirliğidir, ama ortak yarar için.
https://www.hurriyet.com.tr/egitim/18-mart-canakkale-zaferi-siirleri-en-guzel-canakkale-zaferi-siirleri-burada-40398692 (erişim 24 Ağustos 2020)
Bir araya geleceğiz ve ortak yararımızı tanımlayacağız. Dayanışmada yer
alacaksak, önce bundan hepimizin yararlanacağına ikna olacağız. İşte bu yüzden
dayanışmanın ilk kuralı katılıma açık olmak. Çıkar ortaklığında işe gelen gruba
alınır, pazarlıkla birileri “tongaya düşürülür”, yarı yolda bırakılır, “safra”
diye atılabilir bile. Dayanışma, işte bunlara dayanmaz!
Sonra dayanışmada söz hakkı, itiraz etme hakkı, nelerin olup bittiğini, neyin
niçin yapıldığını öğrenme hakkı herkesindir. Kooperatifler.. En iyi dayanışma
örgütleri diye anılmayı bu yüzden hak eder. Pay etmede aranan, eşitliktir.
Yarar konusundaki araştırmalar, bir toplulukta sağlanan toplam yararın en çok
olduğu durumun, her bireyin eşit pay aldığında olduğunu söyler. Yararlarda olduğu kadar, harcanan emekte ve
özveride de eşitlik aranır.
Bu kadar güzel de, dayanışmayı neden her yerde göremeyiz? Bir nedeni yarar
ortaklığı kurmanın zorluğu, diğeri her ortağın katılımcı ve eşit oluşunu hoş
görememektir. Beklentilerin aynı olmaması kadar, karşılıklı özveride bulunacak,
elde ettiğinin üzerine kendinden katıp yararı arzu ettiği düzeye getirmede
yaratıcı olacak insan sayıca azdır. Eşitliğe, işbölümüne inanmayan, “Bir elin
beş parmağının beşi de bir mi?” diyenlere, “Bağlayayım şu parmaklardan birini
de, gör bakalım.” diyesim gelir hep. Her parmak gibi, her katılımcının da
farklı ve tamamlayıcı rolü olursa, dayanışmayla benzersiz güzellikler yaratılır.
Kimisi de, dayanışmada keyfine
göre davranamayacağı, özgür kalamayacağı endişesiyle bu işe sıcak bakmaz. Bağımsız
kalmak isteyen çokları dayanışmaya kuşkuyla yaklaşır. Oysa özgürlük, kuralsızlık,
hesapsızlıktan önce, hak ve olanaklarının sınırları tanımlı, ama alabildiğine geniş
olmasını gerektirir. Sınırları kaldırmak karmaşa, tanımlı sınırları genişletmek özgürlüğü artırma anlamına gelir. Birlikte gayret ve kararlar vermekle olanaklar çoğalır, tanımlı sınırlar genişler. Unutmayalım ki, en uzak
yerlere gidebilen kuşlar, gökyüzünün sınırsızlığında alabildiğine uçuşanlar değil, büyük uyum içinde sürüyle hareket eden göçerlerdir.
Her şeyi parasını verip alamayız. Oysa yaşadığımız dünya düzeni, ha babam
de babam bizi buna inandırmaya çalışıyor. Kimselerle birlikte bir şey yapmaya
gerek olmadığını, yalnızlığın özgürlük getirdiğini, her şeyin, her çeşidinin
nasıl olsa satın alınabildiğini düşünelim diye nasıl da uğraşılıyor. Bunu alt
etmek hiç kolay değil. Ama yaşadığımız bunalımların arkasında bunun büyük rolü
olduğuna inananlardanım. Dayanışmanın iyi örneklerini gösterip bu cendereden
çıkmak o kadar önemli bir iş ki, dayanışalım derken neler yaptığımıza her
bakımdan özen göstermek boynumuzun borcu. Yanlışların bedeli hepimize, varsa
kazancı ise pek azımıza dönüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder