Lisedeki derslerinden insanın belleğinde parça bölük izlenimler kalır. Sosyoloji dersimizde sınıfça tartışalım diye öğretmenin ortaya attığı “Toplumda iyi şeyler neden hızla yayılmaz?” sorusu da böyledir işte, bende iz bırakmıştır. “Çünkü” demişti öğretmenimiz, “iyi olmak zordur. Kolay gelen, kendi rahatını bozmadığın çoğunlukla iyi olmayandır.”. Doğru! Dolmuştasın. Bacaklarını neredeyse evindeymiş gibi uzatabildiğin koridorun en geniş yerindeki tekli koltuğu da kapmışsın. Cep telefonunda gerine gerine mesajlaşmaya dalmışsın. O ne! Balgat pazarında yeni binen yaşlı teyze ayakta kalmaktadır. Yer vermen için, hem tekli koltuğu, hem iştahla beklediğin mesajı okuma, ‘Beğen’i işaretlemen karşılığında karşı taraftan “Tıp tıp” atan o kıpkırmızı kalp çizgi videosunu alıp heyecan yaşama keyfini bırakıp ayağa dikilmen, bir de tutunacak yer araman gerekir. Zor değilse, azap vermeyecekse nedir bu? Ama iyi olan elindeki iki torba ile kan ter içindeki o insanı biraz olsun rahat ettirmektir. Bilirsin bilmesine de, iyi olanı yapmanın sana güç gelen bir tarafı vardır.
Öğretmenim bize iyinin nasıl ortaya çıktığını anlatmıştı da, “İyi nedir?” diye
sormak hiçbirimizin aklına gelmemişti. Oysa çok yıllar öncesinden beridir “Ne ki
iyi?” diye ne çok düşünür sorup durmuş. Lafı, uzatmadan sevdiğim
tanımlamalardan birini yapmış büyük Alman felsefeci İmmanuel Kant’a getireyim. Kant’a
göre “Bütün insanlar böyle yapsa, dünya hatta evren daha güzel olur mu?”
sorusuna “Evet” dediklerimiz iyi şeylerdir. Yani öyle bir şeydir ki, bütün
insanlar aynısını yapsa, yapabilse (ve birbirinden farklı sonuçlar da
çıkmayacak olsa) yaşamı güzelleştirecek şeyler, iyi niyetin belirtisi sayılır.
Böyle bakılınca iyimser olmak da iyinin bu tanımına uyar. Tersini düşünün bir: Yeryüzündeki herkes “İyimserlik ahmaklıktır.” diye inansa ve her zaman bunun gereğini yapsa, dünya daha yaşanılası bir yer olur mu? Olmaz. Peki, ya hepimiz, “Bırak iyimserliği. Gerçekçi ol, gerçeği dinle!” diye bastırsa? O zaman gerçeğin ‘acı yüzü’ne takılmış, her akıl verenin başka bir ‘gerçek’i ile nereye varırdık? Kimin gerçeği en doğru gerçektir? Tarihte herkesin kendi gerçeği adına kıyılan onca can apaçık ortada değil midir?Yani her insan gerçekçi olmak diye kendisine sunulan sözde gerçekle yetinse, bu durum dünyayı pek iyi bir yere götürmeyecektir. Çünkü gerçeği insanların kendilerinin bulması, ulusların bunu düşe kalka ama kimse kimseye kulluk etmeden becermeleri, yüzyıllardan sonra bulunabilen en az sakıncalı yönetim biçimidir. Demokratik cumhuriyet diyoruz buna.
İyimserliğin tersini herkes yapsa güzel şeylerle karşılaşmamız zor. Tamam da o halde iyimserlik
nedir? En azından bir tanecik de olsa iyiye doğru bir çıkışın, iyi
gelişmelere giden yolun olduğunu düşünmek cesareti, bu yolun arayışına katkı
verme kararlılığı, iradesidir. Olmaz ya, diyelim herkes bunu yapıyor. Güzel
şeyler daha çok olmaz mıydı? Yani, ikide bir “Dünya da, zaman da, insanlar da
kötü. Çöküş kaçınılmaz.” demekten uzak dursak, her birimiz buna inandıracak
yolların olduğunu göstersek yaşamak daha hoş hale gelmez mi? Ama asla yok yere kandırmak, kandırılmak değil. İyimserlik, her ne olursa olsun, otomatikman “Hayırdır hayır. Bunda da aklımızın ermediği
bir hayır vardır. İyi olacağına inanmak lazım." demek değildir. Pollyanna
romanındaki gibi geçerliği olmayan mutluluk oyunu oynamak, armağan diye gelen
koltuk değneğine bile “Oh! Bari ihtiyacım yok ya, ondan mutlu olayım.” diye nafile
sevinçlerle iyimser olunamaz.
Herkes yapacak olsa güzellikler getirecek yolların varlığını görmek ve
göstermek. Bu hedefle, bunun çabasıyla yaşamak, yani iyimserlik, bir sevgi
kaynağıdır. Çünkü inandığını başkalarına yayması gereken insan bunu ancak
tutkuyla yapabilir. Böyle yapınca gönülde sağlam, kolay kolay sarsılmayan bir
duygu bağı kurulur. Ödülü büyüdükçe yani daha çok insanda aynı iyilik davranışının
izini gördükçe, sevgi bağı daha güçlenir. Arada elbette farklı davranan
başkaları çıkarsa da, iyimserlerdeki sevginin gücü bunların da üstesinden
gelir. Çevrenizdeki komşularımıza, yakınlarımıza bir bakın: Sevgi sözcüğünü
daha sık kullananlar daha ziyade iyimser görünenler değil mi?
İyimserler yaratıcı insanlar olmakla bilinir. Zaten bu iki özelliği
ayıramazsınız. Yaratıcı olanda iyimserlik tükenmez iyimserliğe takılı birinde ise
yaratıcılık ayrılmaz bir eşlikçidir. Çok sayıda yabancı filmde bunu
izlemişizdir. Her şeyin olumsuz, görünürdeki her yolun tıkalı, her
tuttuklarının ellerinde kaldığı kötü durumdayken bir kahraman çıkar. Ötekiler
arasında kızgın olanlar, önerdiği kurtuluş planına isyan edenler, hainler vardır.
Bunlarla kah bir bir uğraşarak, kah aldırış etmeden, tutkuyla bağlandığı
iyimserliğini konuşturur kahraman. Zoru başarmaya önayak olur. Sonunda yara
bere içindeki, hepsi ağlamaklı, kurtuluşa sevinenler ona sorarlar: “Nereden
bildin tek çıkışımızın böyle olacağını?”. İyimserim yanıtına bayılırım:
“Bilmedim. Yalnızca bir denemek istedim.”
Denemeye deneyelim de, kör atışla deneme yapmak her durumda doğru mudur? Aklımıza estiği yerde her birimiz “Kahramanlığın
tam sırası. İyimser olup öne atılmalıyım.” dersek, bundan güzel bir sonuç doğar
mı? Bilir bilmez herkesin iyimser kesilip kahramanlık taslaması iyi bir şey
midir? Büyük olasılıkla hayır. Çünkü iyiyi arayan insan, etrafına gözünü
yummuş, kulağı tıkalı, kolaycı bir duyarsızlıkla asla iyimserlik yapamaz.
İyimserlik kör inanç değil, güzel bir sonucu olabileceği bilgisiyle dikkatli
düşünme tutkusudur.
İyimser insanlar biraz da toplumumuzda saf insanlar olarak görülmez mı hocam. Böyle görülmek sizce de iyi bir şey midir? Toplumun bakış açısı bu konuda böyle ise insanlar iyimser olmaktan kaçınmaz mı?
YanıtlaSilNe demişim Şevket arkadaşım? "Bilir bilmez herkesin iyimser kesilip kahramanlık taslaması iyi bir şey midir? Büyük olasılıkla hayır."
YanıtlaSilSaf diye görülenlerin çoğunluğu bunu hak eden böyleleridir.
Ama dikkatli düşünerek düşüncenin içinden çıkacak "iyi"yi duyan iyimserler de var. Bunları istediği kadar küçük görsün "toplum". Sonunda birilerinin iç dünyasıyla bağlantı kurulur. Böylece "iyi"lik ürer.
Ne demiş Albert Einstein "Hayal sizi bekleyen güzelliklerin ön izlemesi gibidir. Hayal gücü bilgiden daha önemlidir". Çünkü birinden biri tutacaktır. İşte odur. Ya tutarsa!