Yıllar önce bir yazdı. Çalıştığım kuruma yurtdışından konuk bir Türk araştırmacı gelmişti. Yedi sekiz yıl aradan sonra Türkiye’ye ilk ziyareti idi. Ankara’da birkaç hafta kalacak, yoğunlaştırılmış programla lisansüstü bir ders verecek, yapacağı bir iki sunumla da genç arkadaşları yeni araştırmalara yönlendirecekti. Mezun olduğu bölümdeydi ve alanında tanınmış bir akademisyen olmasına karşın mütevazı, sıcakkanlı, dost biriydi. Arkadaşlığımız ilerledikçe söyleşilerimiz uzamaya başladı. Laf döndü dolaştı ülkesindeki son haftasında yapacaklarına geldi. Çoluk çocuk ana babasının yanına, Balıkesir’e geçip oradan yurtdışına dönüş yapacaklarını öğrendim. Bunu duyunca ayrı bir sıcaklık duydum. Heyecanla benim de ana memleketimin Balıkesir olduğunu söyleyiverdim. Karşılığı anında kararlı bir sesle geldi: “Yalnız ben Bandırmalıyım.”. Yıllardır ülkesinden uzakta kalmış olgun biri, yetişip büyüdüğü aynı il sınırları içinden, memleketinin havasını az çok bilen birine, şaka yollu, “Dur bakalım. Hemşeri olmamız kolay mı öyle?” demek istiyordu. Biraz kırgınlık duysam da sonrasında düşündüm ve hocayı haklı buldum. Hemşerilik, benzersizlik yanı güçlü oldukça, özelleştikçe hoşlanılan, keyif veren bir duygu.
İnsanlar birbirine yakın durmada, yardımcı olmada seçicidir. Bunun anlaşılır nedenleri var.
Kimin neyi , ne için istediğini bilmeden herkese el uzatamayız. Ya bir zarar görürsek? Ama hemşerilik
başka. O sözcük geçince, aklıma önce yardımlaşma gelir. Hemşerilik dayanışmacılıktır. Aynı yörenin,
aynı köyün insanı, yüz yüze bakmanın getirdiği karşılıklı alışverişten ötürü
müdür, tanışıklığın yarattığı bağ yüzünden midir, yoksa halden iyi anlar
olmaktan mı, iyi ve kötü zamanında yan yana durur. Belki kent yaşamına bir iki kuşakta uymuş olanlara yabancı gelecek, ama yine de yerleşimlerin
hemşerilik bağlarıyla belirlendiği mahalleleri bilmeyenimiz yoktur. Hele ki, şirin bahçelerinde biber kurutulan,
salça kaynatılan, kışları odun sobasıyla ısınılan küçük kentin gecekondularında.
Hemşerilik değer biriktirmek, değerleri
olmaktır. Değer ne? En yalın tanımıyla bir anlamı olan, anlamına bir karşılık biçilen varlık. Güzel atasözü bir
değerdir örneğin. Beğenilen bir atasözünü
dinleyip, anlamak için zaman ayırasımız, zor da olsa akılda tutasımız
gelir. Böylece biçtiğimiz değerine uygun karşılığı veririz.
Deyimler, yemekler, türküler, alışkanlıklar, davranışlar.. Hemşerilik değerleri işte böyle şeyler. Erzurumlunun çayı, Urfalının çiğ köftesi, kuzeyin
mısır ekmeği, Trakyalının “ilk H" yi yutuşu, yaren ve ferfene, o güzelim
Esmerim türküsü.. Yöre kültürü deriz, ama bunlarla yaratılan hemşerilik bağıdır asıl.
Hiç olmayacak uzak yerde bir yanık odun kokusu duyarsınız, durduk yerde aklınıza tandırı getirir. Elinizde değildir, burnunuzun direği sızlar. Çünkü o sizin için memleket değeridir.
Hemşerilik bir de özgüven kazandırır
insana. Bir bakıma kendini var ettiği iç evrenidir insanın. Yalnız başına da olsa, duygularında dengeyi, ruhunda coşkuyu, sezgilerinde keskinliği
sağlayanlardan biri insandaki o hemşerilik bilincidir. Kafası attı mı, bir memleket türküsü gelir aklına; sabrı
taşacak gibi oldu mu hemşeriler arasında söylenegelen bir hikayeyi anımsar; kendini önemsiz duyumsadığında aklına
hemşerileri arasındaki statüsünü getirir; bazı keyif kaçışlarını yöresinin
tarhanasının kokusuyla yatıştıracağını bilir.
Modası geçmiş bir duygudaşlık mı
hemşerilik? Bir tür kabilecilik mi sayılır? "Zamanlar değişti. Doğduğumuz yerin değil, doyduğumuz yerin insanıyız.” mı diyorsunuz? Neden öyle olsun? Her şey çok sık gelip
geçiyor, alışkanlıklara fırsat bırakılmıyor gibi mi? Geçenlerde saygın (çok da
beğendiğim) bir toplumbilim uzmanı TV yorumcusunun söylediği gibi, hemşerilik
temel haklara saygıyla, ötekine anlayış göstermeyle ve demokrasiyle çelişir mi?
Bu iş, aynı yerde doğup, büyüyüp sürdürülen,
tekrarlanan bir yaşamın katılığını gerektirmiyor ki. Hemşerilik her şey bir
yana, bir topluluk kültürü ise, o kültürü yaratmak, elbirliğiyle güncelleme
esnekliğini göstermek, yeni gelenlere tanıtıp güzelliklerini aktarmakla da
hemşerilik yaratılabilir. Aslında doyduğumuz yerler sık sık değiştiği için,
hemşerilikten getirdiğimiz, alışkın olduğumuz değerleri eleştirir, düzeltir,
başka değerlerle birleştirerek zenginleştirebiliriz. Kayserili ile orada yaşarken tattığı yağlamadan, Trabzonlu ile komşusunda ikram edilen mıhlamadan konuşmak zenginlik değilse nedir?
Fırsatlar tükenmez. Bakın komşuluk da bir tür hemşerilik. Mahallenizdeki
kavşakta otomobil sürücüleri karşıdan karşıya geçen yayaya gülümseyip başını
eğerek zarif hareketiyle yolu gösteriyor mu? Her sürücünün değil, ama
birilerinin böyle yaptığı oluyor mu? Yaya da bu değere el sallayarak karşılık
veriyor mu? Bu alışkanığı benimsiyor, ağır ağır ve ısrarla yerleştirebiliyor
muyuz? Evet ise, buyrun size mahalle
hemşeriliği işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder